Bilinçaltı; ‘bilinç ötesi / bilince çıkmayan / bilincin derinlerinde’ gibi anlamlara gelmekte olup uzmanların %95 oranında hayatımızı yönettiği konusunda fikir birliğine vardığı önemli bir konudur.
Bilinçaltını araştıran ve bu konuya özel önem gösteren sadece psikoloji alanı değil, spritüal boyutlarla ilgilenenler de oldukça fazla. İşin aslı, spritüal boyutla psikolojinin birbirini tamamladığından yola çıkarak farklı uzmanlar bilinçaltı konusunu farklı bir şekilde ele almaktalar. Benim gibi hem psikolojiyle hem de spiritüalizmle ilgilenenler de var ve bu yaklaşımın kanımca daha doğru olduğuna inanıyorum. Öte yandan sosyolojik bakış açısının da eklenmesi gerektiğini vurguluyorum. Zira bilinçaltı;
- Hem bireysel olarak psikolojik
- Hem bireysel olarak karmik psiklojik
- Hem toplumsal olarak sosyolojik
- Hem toplumsal karmik sosyolojik etkenlerin bir araya geldiği bir şuuraltı alanı.
Bir bireyi ele aldığımızda onun sadece psikolojik ya da spritüal yönüne eğilmek, bireyin toplumsal şartlanmalardan etkilendiği gerçeğini göz ardı ettiğimizi, bir sosyolog olarak rahatlıkla söylememe izin veriyor.
Elbette her bireyin kendisine has bir mizacı ve kişiliği var ancak içinde bulunduğu kültürün şartları, koşulları, inançları, öğretileri gibi verilerden de etkilenerek karakterinin üzerinde önemli etkileri olduğu önemli bir farkındalık. Öyle ki bu birey özellikle mizacı gereği etkilenen bir yapıya sahip olduğunda toplumun onun üzerindeki otoritesi çok daha güçlü bir hale geliyor.
Bilinçaltına değindiğimizde şunu rahatlıkla söyleyebilirim:
Bir bebek doğduğunda bir ailenin ya da toplumun kültürel normlarının içine gelmiş oluyor ve önce ailesi, daha sonra yakın çevresi ve daha sonra gittikçe genişleyerek uzak çevreninin yaptıkları, yapmadıkları, konuştukları, konuşmadıkları, ima ettikleri ve etmedikleri, yasakladığı ve izin verdikleri gibi öğretilerle büyürken bunları bilinçaltı dediğimiz alana kaydediyor. Burası farkındalığın olmadığı bir alan olduğundan özellikle 0-7 yaş aralığının bilhassa çocuğa ebeveynlik yapan kişiler tarafından çok dikkatli olması gerektiğini önemle vurguluyor. Örneğin ebeveyn (çocuğa bakan kişi ya da kişiler) diyelim ki bakıcı bir kadın olsun. Anne de baba da çalışıyor olsun. Bakıcının nasıl bir felsefesi, inançları, davranışları vb olduğunu bilmeliyiz ki bebeğimize neleri fark etmeden kodladığını ya da kodlayacağını biz fark edelim. Belki de bekâr olan bu bakıcının hayatındaki partneriyle ciddi sorunları var ve bebeğin (ya da çocuğun) yanında partneriyle hoş olmayan sözleri kullanarak tartışıyor ve belki de diyor ki: “Zaten bu erkekler hep aldatır, onlara güven olmaz vb.”. Tabi ki bu cümleyi bir kez söylemekle bebeğin bilinçaltına yerleşmeyebilir ancak bunu sık sık tekrarladığını var sayarsak ve bir de ek olarak bebek hayatındaki onun için önemli olan insanlardan da bunu duyduğunda bilinçaltına kodlanabilir. Büyüyüp yetişkin olduğunda bekâr kalmayı seçebileceği gibi ilişki kurup aldatılmayı da kendisine çekebilir.
Bilinçaltı kayıtlarının oluşması için uzun süreli, önemli kişilerden öğrenilen etkilere sahip olması gerekir. Burada kısaca yazdım. Bu derin konu irdelenmeli.
Özetle;
Bilinçaltı dediğimiz alan bu dünya perspektifinden baktığımızda erken çocukluğumuza denk gelir. Ata kayıtları, sadece karmik değildir. Ata kayıtları aynı zamanda özellikle 0-7 yaş aralığında aktarılır.
Bilinçaltı, hem kendi bireysel yaşamımız için aldığımız kayıtlar hem eğer ebeveynsek çocuğumuza nasıl bir öğretici olduğumuz hem de ebeveyn adayı isek yine nasıl bir öğretici olacağımız konusunda hayat kurtaracak bir konudur; değer verip önemseyip bu konuya eğildiğimizde.
Şimdilik bu yazıyı burada sonlandırıp bir sonraki gittikçe derinleştiğimiz bilinçaltı yazılarında buluşmak üzere.
Sevgimle…
Comments