Bu başlık hakkında yazmadan önce ‘Algı’ ve ‘Realite’ tanımlarına değinmek istiyorum.
TDK sözlüğünde ‘Algı’: “Bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varmak, idrak” olarak tanımlanır. Realite ise ‘Gerçeklik’ olarak tanımlanmıştır.
Bu tanımlardan yola çıkarak şimdi biraz konuyu açmaya başlayalım ancak önce bir bilgi vereyim: Algı; realiteyi belirler. Realite, algıya göre şekillenir. Önce algı oluşur, sonra realite ortaya çıkar.
Demek oluyor ki bir insanın algısında olan, onun hayatındadır. Olmayan ise hayatında değildir. Algıyı görünmeyen bir duvara benzetebiliriz. İnsan algısına gelmeyen somut ya da soyut hiçbir şeyi insan fark edemez; gözünün önünde oldukça aşikâr olsa da ve başkaları onu fark etse de...
Kişi bir şeyi fark etmediği, o şeyin orada olduğunu idrak etmediği sürece onu algı alanına alamadığı için o şey, o kişi için ‘yok’tur; tanımsızdır. İletişim çatışmaları, fikir ayrılıkları, ‘benim dediğim doğru, seninki yanlış’ gibi inançlar tam da bundan dolayıdır.
Algı, özellikle içinde bulunduğumuz ‘kapitalizm’ sisteminde insanlara istediklerini yaptırmak ve onlardan kâr elde etmek amacıyla bilhassa subliminal denilen ‘bilinçaltlarına’ fark ettirmeden istedikleri mesajı gönderen (bilinçaltına inanç kodu olarak yüklemek) bir kesim tarafından görünmeyen bir boyutta yapılmakta olan bir manipülasyon. Amacı ise insanları sürü psikolojisinde gütmek. Yani onlara neye inanmaları gerektiğini, nasıl davranmaları gerektiğini empoze etmek ve bunu öyle kolay yollardan yapıyorlar ki: Reklamlar, çizgi filmler, diziler, tv programları, kitaplar, müzikler...
Evet. Bunun adı: Algı Yönetimi.
Biz algı yönetimi diye bir şeyin olduğunu bilmez, önlemlerimizi almaz veya bilip de umursamazsak ulaşabildikleri herkesi istedikleri gibi şekillendirip yönlendirebilirler. Bu tam bir insan soykırımı.
Çoğumuz soruyoruz:
- Neden bu kadar kendimi yok edercesine çalışıyorum da geçinmekte zorlanıyorum? Bu kadar çalışmaya, bu kadar emeğe, bu kadar özveriye, bu kadar sahiplenmeye rağmen neden hayatım maddi zorluk içinde?
- Neden bu kadar sevdiğim kişi için kendimi yok edercesine her şeyi yaparken, gözümün yaşı kalbimin acısı dinmezken onun bir çift güler yüzüne, bir çift tatlı sözüne mahrum kalıyorum?
- Neden ağrılarım geçsin de hastalığım bitsin, canımın acısı dinsin diye bu kadar çok, bu kadar uzun süre ilaçlar kullanıyorum da bir türlü iyileşme olmuyor?
Bu soruları çoğaltabiliriz. Bu yazıda amacım var olan tüm sorunların listesini yapmak değil. Size bir şey fark ettirmek niyetindeyim: Algı yönetimindeyiz ve uyanmadığımız (fark etmediğimiz / idrak etmediğimiz) sürece hayatımız istediğimiz gibi olmayacak.
Artık uyanalım.
İyi bir hayatımızın olması için uyanmamız gereken ilk 3 sıralı madde:
1) Kendi algımızı kendimiz yönetmeliyiz.
2) Kendi algımızı nasıl yöneteceğimizi bilmeliyiz.
3) Kendi algımızı yönetmeye devam etmeliyiz.
Algı Realiteleri (Sırayla)
1) Algı var, algı yönetimi var. Bu ilk realite.
2) Kendimiz kendi algımızı yönetmezsek başkalarının bize biçtiği hayata mahkum oluruz ve istediğimiz hayatı kendimize veremeyiz. Bu ikinci realite.
3) Algı mekanizmasını (algı yönetiminin nasıl yapıldığını) öğrenmeliyiz. Bu üçüncü realite.
4) Dışardan gelen algı yönetimine kendimizi kapatmalıyız. Bu dördüncü realite.
5)İstediğimiz hayatı yaşamak için kendi algı mekanizmamızı oluşturmalıyız. Bu beşinci realite.
6) Kendimiz için oluşturduğumuz algı mekanizmamız, realitemiz olup ufacık bir esintide yıkılmayacak şekilde sağlam bir şekilde köklenene kadar ona uygun düşünce ve davranış sergilemeyi sürdürmeliyiz Bu altıncı realite.
Algı Yönetiminin Benzini: Duygular
Gerek olumlu gerek olumsuz yapılan algı yönetimi, temelde duygulara dayanır. İnsanların düşüncelerine değil duygularına yapılan dokunuşlar, onların algılarını tetikler. Onun içindir: “Ailenle huzurlu bir yuva için bilmem ne sitesinde lüks daire” gibi reklamlar. Bunlardan bazıları direkt kişilerin kendilerine iyilik olarak yapılırken bazıları sadece kendi şahsi para kazançlarının olması için yapılıyor. Bunlardan ikincisi (para için yapılan) ‘yönlendirme’ anlamına gelen manipülasyonun olumsuz / karanlık şekli. Çoğunluğun duygularına hitap edilip, şartları elvermeyenleri böylece kredilere boğuyorlar. Zaten bu da görünmeyen amaçlardan biri. Elbette önce insanların duygularını bozmalılar. Örnekteki lüks daireyi haber yapmadan önce huzur bozulmalı ki ‘huzurlu’ bir daire için duygular ateşlensin ve amaçlanan satış yapılsın. Gördüğünüz gibi her şey planlı. En basit haliyle buradaki plan: Önce huzuru boz. Sonra huzur veren bir site inşa et. Sonra da onu satılığa çıkar. Zaten amaç buradan nemalanmak. İşte bunun için önce ‘huzur’ bozulmalı. Bu örnek 3 aşamalı bir süreç. Çok daha büyük toplumsal olaylar için çok daha komplike ve uzun süreli (10 yıllar gibi) eylem adımları belirleniyor. Alt yapı çok sağlam bir şekilde ince ince işlenerek kurgulanıyor. Sonra da insanların duygularına hitap ediliyor: Bozulan duygularına.
Tüm bunlardan yola çıkarak ‘Algı Yönetimi’ için kısaca: ‘Duygu İnşası’ diyebiliriz.
Duygu İnşasında Düşüncelerin Önemi
Duyguların tohumu düşüncelerde atılır. Düşünce, bilinçli bir süreçtir. Duygularını eğitemeyen biri bilincini değil, zihnini kullanır. Zihin ise bir çocuk gibidir; canı o anda ne istiyorsa onu elde etmek ister. Edemezse şımarır, ağlar vb. Farkındalık, sorumluluk yoktur. Bilinç ise farkındalığın, sorumluluğun olduğu ‘akılcı düşünce’dir. Akılcı düşünce; duygu süzgecinden geçmiş, yalıtılıp saflaştırılmıştır. Gerçek neyse onun farkındadır.
Örneğin zihniyle hareket eden biri çevresindeki herkesin var diye hiç elinde o imkan olmasa da gidip kredi çekip ev, araba alır çünkü o bir çocuktur; farkındalık yoktur. Kendini cahilce riske atar. Sonra da hayatını krediye bağlar; kredi ödemekten hayatı yaşayamaz, bir de üstüne hasta olur.
Oysa bilinciyle hareket eden biri zihnine yenilmez. Akılcı düşünür. Der ki: “Benim şuna imkanım var. Ben onu yapayım. Şunu yapmak istiyorum, o zaman şöyle şöyle davranayım...” İşte bu tam bir akıldır. Aklını kullanmaktır. Hem bulunduğu anı hem de geleceğini korumaktır.
Zihnini Eğitmeyen, Algı Yönetimi Yapamaz
Kötü manipülasyondan korunarak duygularımıza yenik düşmemek için kendi algımızı oluşturmak ve yönetmek üzere her şeyden en en en önce zihnimizi eğitmeyi öğrenmeliyiz.
Zihin Nasıl Eğitilir 1: Uzman Desteği
Bazı insanlar akılcı düşünür ve zihinlerini eğitmeye ihtiyaç duymazlar çünkü onlar gerçeğin farkındadırlar ve gerçeğe uygun davranırlar. Ancak bazı insanlar ilüzyondadır yani uykudadır, gerçeğin farkında değildir, gerçeğin farkında olsa da gerçeğe uygun davranacak o gücü kendisinde bulamaz. İşte bu durumda zihni eğiten çalışmalardan destekler almak üzere uzmanlara giderler. Bu uzmanlar; psikologlar, sosyologlar, yaşam koçları, bilinçaltı terapistleri, metafizik üstatları, enerji ustaları olabilir. Kişiler kendilerine uygun uzman seçerler ve ondan yardım / rehberlik alırlar. Bu kişilerden bazıları kararlıdır ve tek bir uzman onlara yeter. Aslında kişi kendine yeter, uzman sadece kişiyi harekete geçiren bir kaldıraçtır çünkü kişi zaten kararlıdır. Ancak bazı kişiler uyanmıştır fakat kafası o kadar karışıktır ki o uzmandan o uzmana gider, yine de hayatında hiçbir şey değişmez. Bu noktada bazıları kendilerinin henüz uyanmadığını idrak ederken bazıları görüştükleri uzmanın bir yardımının olmadığını söyler. Elbette bazı kişiler de yanlış uzmana gider: Bu kişi, bir uzman ya da gerçekten uzman değildir ya da işini kötüye kullanıyordur.
Zihin Nasıl Eğitilir 2: Düşünceleri Değiştirmek
İster uzman(lar)dan destek alalım ister almayalım, algı yönetimi düşünceyle olur. Düşüncelerini değiştiren, algısını yönetiyor demektir. Ancak bazı kişiler için bu söylediğim bile algı alanına girmediğinden anlaşılamayabiliyor çünkü kişi kendisinin düşündüğü gibi duymak istiyor. Oysa ifade çok net: Algı yönetimi düşünceyle olur. Yani, düşünceni değiştirdiğinde algın değişir. Algın değişince de realiten değişir. Bu cümle bu kadar basit ve açık.
Düşünce bir çırpıda değil, istikrarla değişir. Acelecilik, düşüncenin kalıcı olarak değişmesini engeller. Örneğin bir kişi, 15 yıldır aynı sorunu yaşıyor. Sonra bir gün düşüncesini değiştirerek yaşantısını değiştirebileceğini öğreniyor ve hemen düşüncesini değiştirmek istiyor. Oysa orada kökleşmiş 15 yıl var. Bu düşünceye 15 yılda geldi. Bir saniyede, bir günde değiştirmeyi bekliyor.
Düşünce dediğimiz enerji, bir tek düşünceden ibaret değil. Örneğin kişinin eşiyle ilişki problemi var ve bunu çözmek istiyor fakat bu problemin bugün değil, 15 yıl içinde işlene işlene oluştuğunu gözden kaçırıyor. Dolayısıyla düşünceler tek bir seferde anında değil, tek tek bir süreç içerisinde değişir. Her değişen düşünceyle ilişki de değişmeye devam eder. 15 yılda belki 15.000 düşünce oluştu. Şimdi bir oturuşta 15.000 düşüncenin değişmesini beklemek bilincin değil, zihnin tutumu. Önce bunu anlamamız gerekiyor. Bunu anladıktan sonra da düşünceleri istikrarlı bir şekilde değiştirmeye devam edilmeli. Güzel haber şu ki; 15 yılda oluşan 15.000 düşünce, yine önümüzdeki 15 yılda değil, maksimum 1 yıl içinde değişmiş oluyor. Bazı kişiler 1 yılı uzun buluyor. “Dayanamam” diyor. Hem kime diyor? Uzman bir şey yapamaz. Hem 15 yıldır neredeydi? Uykudaydı. Şimdi uyandı ve hemen değişmiş olsun istiyor. Tahmin edeceğiniz gibi bu da çocuk aklı olan zihin tutumu. Neden? Çünkü duygular güçlü değil. Çocuk aklıyla düşüne düşüne duygularını güçsüzleştirdiği için.
Algı Yönetimi (Zihin Programlama) Yöntemleri
Hiçbir yöntem zihne şırıngayla yeni düşünce ekmez. Hiçbir uzman danışanının hayatını değiştiremez. Uzmanlar sadece öğretmendir / rehberdir. Doktora gidersiniz, ağrılarınız geçsin diye ilaç verir. İlacı kullanıp kullanmamak kişiye kalmış (özgür irade / seçim). Kullanırsak ağrılar geçer, kullanmazsak geçmez. Aynı şey terapistler için de geçerli. Önce bu gerçeği kabul etmek gerekiyor. Sonra da bir şeylerin değişmesini istiyorsak uzmanların rehberliğini kabul edebiliriz. Ancak onlardan bizi değiştirmesini beklemek sadece kendimizi kandırmak olur. Önce kendimize inanmalıyız ki değişim yolculuğuna çıkabilelim: Uzmanın rehberliğini almaya gönüllü müyüz, bu rehberliğe zaman ayırıp emek verecek miyiz, bu yolculuğun bir süreç olduğunun farkında mıyız ve bunu istiyor muyuz? Hayatının ‘GERÇEKTEN’ değişmesine karar verenler için bu yol çok kısa ve çok kolay. Çünkü orada zaten çoktan verilmiş bir karar var. Bu kararı vermeyenler sürekli ertelerler. Siz de hayatınıza bakın: Sürekli farklı şeylere yönelerek siz de erteliyor musunuz? Kendinizi bundan başka nasıl sabote ediyorsunuz? Farkında mısınız?
Yöntemlere gelince, bir sürü yöntem var: Olumlamalar, imgelemeler, enerji çalışmaları, koçluklar, bilinçaltı çalışmaları...
Bunların hepsi hem işe yarıyor hem de yaramıyor. Yani sizin için işe yarayıp yaramayacağına siz karar veriyorsunuz. Hani yazdım ya, bir kişi bir uzmana gider, tak diye değişim yaşar veya sadece o uzmanla süreç içinde değişim yaşar çünkü kişi zaten kararlıdır. Değişime izni vardır. Bu değişimden başka hiçbir alternatifi yoktur. İşte tam da bu sebeple hangi yöntemden destek aldığınız değil, yönteme nasıl yaklaştığınız önemli. Yaklaşımınız ‘kararlılık’ yönündeyse zaten hiçbir yönteme gerek yok çünkü ya bu kararlılığı sağlayamayanlar ya da seçtiği yöntemle ilgilenmeyi sevenler yöntemlere vakit ayırıyor. Bazı kişiler sırf o yöntem hoşuna gittiği için bile değişimi başlatmıyor. Siz hangisindensiniz? Kişi önce kendinin farkında olmalı: ‘GERÇEKTEN’ ne istiyorsunuz? Bunu sizin için kolaylaştırayım:
Fiziksel bir ağrınız var. Canınız acıyor. O ağrıdan kurtulmak mı istersiniz yoksa ağrıyı çekmeye devam etmek mi istersiniz? Zihninden düşünen biri bilinçaltında örneğin belki birileri ona üzülsün de yalnız kalmasın diye bilinçaltında ağrıyı çekmeye devam kararı alabilir fakat akıllı bir insan çektiği fiziksel acının bitmesini seçer. Bitmesini seçmesine rağmen bitmiyorsa bu demektir ki ‘gerçekten:bilinçaltı / zihin)’ istemiyor. Kararlar böyle alınır ve bir kez karar alınır. Sürekli sadece günde 1000 kere olumlama yaparak değil. 1 kez olumlama yaparsın yani karar alırsın ve o olur çünkü sen zaten artık öyle davranırsın, sen zaten artık o olursun. Bunu başarmanın yolu, aldığın karardan başka zihnine üşüşen hiçbir düşünceye güç vermemek, onlara bilhassa tutunmamak, onları düşünüp durmamak, onlardan bahsetmemek çünkü onlar yok. Yani algı alanında değiller. Böyle düşünmek gerekiyor.
Uzun bir yazı oldu fakat bölmek istemedim. Umarım farkındalık uyandıran faydalı bir yazı olmuştur.
Hayatı güzel yaşamak senin elinde.
Şimdi sen kendine hangi izni veriyorsun?
Güzel yaşamaksa iznin, onu seç ve ona uygun harekete geç.
Daima hatırla: Seçtiğin şeyin realiten olmasını istiyorsan ona uygun davranmalısın. Yoksa sadece seçmiş ama realiten yapamamış olursun.
Hadi şimdi seç: Kendine güzel bir yaşam vermek için hemen şimdi ne yapmaya başlayabilirsin?
Çok güzel bir hayat diliyorum, kocaman sevgilerimle...
Comments