Kır zincirlerini
Sosyoloji / Sosyal Psikoloji
Sosyoloji; toplum bilimidir. Sosyal Psikoloji; toplumun psikolojisidir. Sosyal psikoloji içinde bulunduğumuz ülkede olup biten durumların psikolojisini inceler. Bu anlamda hem bireysel psikolojiden hem de toplumsal psikolojiden beslenir.
Bir bebek olarak hayata gözlerimizi açtığımızda bazılarımız bir aileye, bazılarımız ailesi olmayan bir ortama doğar. Her iki durumda da bebek, belli bir kültüre yani ülkeye doğmuştur. Onu yetiştirecek bir aile de olabilir, bir kurum da olabilir. Neticede bebek, bir kültürün insanı olacaktır.
Elbette bu bebeğin kendine has bir mizacı vardır ancak bir toplumun ferdi olarak da yaşamı şekillenecektir. Çok kapalı bir kültüre doğduysa ve o kültüre uyan bir mizacı yoksa ya baskılanacaktır ve kendisi olamayacaktır ya da kendisini fark eden bir birey olarak gücünü kendinden almayı öğrenecektir. Bunun tersi bebeğe uyan bir kültüre doğmuş olabileceği de olabilir.
Sonuçta her birey psikolojik olduğu kadar aynı zamanda sosyolojik yönü de olan bir insandır. Burada ‘iletişim’ ve ‘ilişki’ kavramları gündeme gelir. Her insan sosyal yönü olduğundan birileriyle bir araya gelir, görüşür, konuşur, kaynaşır veya soğuk mesafede durur ancak mutlaka az ya da çok, samimi ya da uzak bir şekilde başkalarıyla iletişim kurar, bu iletişim de ilişkiyi doğurur.
Öte yandan bebeğin mizacına, içinde yetişmekte olduğu en küçük birim olan aileden başlayarak bebek yaş aldıkça genişleyen okul, kurs ve sonrasında üniversite, iş hayatı gibi daha geniş çevrelerde bulunmasıyla sosyolojik inançlar, değerler, kurallar da eklenir. Yani bir birey sadece psikolojik bir insan değil, aynı zamanda sosyolojik bir insandır; kendi değerleri olduğu gibi toplumun değerlerini de özümser. Hatta çoğu zaman bireyin kendi değerleri, toplumun değerleri karşısında eriyip gidebilir.
Tüm bu etkenler kişinin hayatını şekillendirir; bazen olumlu bazen olumsuz. Olumsuzda kişi kendisine uymayan bir yaşamı benimser ve mutsuz olur. Olumluda ise kendisi olur ve mutlu bir yaşam sürer ancak tabi ki belirttiğim gibi özellikle gelişmemiş ya da az gelişmiş ülkelerde olumlu bir yaşam sürmek, bireyin özüne uymuyorsa pek kolay sağlanamayabilir fakat bu imkânsız değildir.
İmkânlı hale getirebilmek için bireyin gücünü kendinden aldığı ve hayatındaki aile gibi otorite figürlerini yapıcı bir biçimde ikna edebilmesi gibi faktörlere odaklanıp hayata geçirebildiği bir tutuma geçmesi gerekebilir. Elbette bu faktörler kişiden kişiye değişebilir.
İnsanın kendisi olarak bir yaşam sürmesi en değerli misyondur ve bu, kişinin kendini gerçekleştirmeye devam ederek yaşamasını anlatır. Dilerim ki aileler ve kişisel olarak her birey bu desteği alır ve görür. Bu, insan hakkının birinci maddesidir.
Sevgimle…